Bir Numaralı Nöbet Kulübesinden Bir Numaralı Şarlatana
Doğarsın… Çatık kaş, geniş alın;
Yeşil peçe, dar gözlük…
İlk elin günahı, cehennemi
İkinci elde ebenin hayat balçığı ellerinden korkarsın…
Ingaaaa’dır
Aguuu’dur
Ananın inek tarlası; babanın çekiçsiz orağı
Şimdi sen az ilerideki Devlet hastanesinin küvez sakarısın.
Süt dişleri çok önemlidir. Emme basma tulumba gece müziğini şekillendirir
Pastörize lekeler… Süt, kağıda döküldüğünde harf değil alfabe
Kâğıt, sütü kestiğinde aklar değil; saydamlar
İkinci yaşında akı ak, harfi harf bir hayaletsindir
Tavandaki gölgelerden; beşiğindeki devlerden korkarsın…
Altını ıslattığında yağmur romantizmini yaşamışsındır; aferin
Kundağın yırtıldığında; dövmüşsündür onları; aferin
Şimdi sen, yalancı zaferlerinin mukavvadan tacısın…
Altısında ilk bisiklet, yedisinde ilk önlük, sekizinde ilklerine kadar üşümeler…
Din kültürünü, hayat ve ahlak bilgisini ve en çok da yalanı öğrenirsin…
Mahalle maçlarında asla kaleye geçmezsin
Sucuklu tostunu yerken aşık olur
Simidin susamlarını yolarken unutursun…
Çünkü sen ardışık sayılardan korkarsın…
Saymaya sıfırdan başlar trilyonda bitirirsin…
Ama milyar çıkmaz iki dudağının arasından
Kimse duymaz 102, 103, 104 dediğini
Şimdi sen başlangıca sonuçtan ulaşan minik bir liberal canavarsın…
İlk gençliğinde sivilcelerinin içinde biriktirirsin hırsı…
Kütüphaneler değil, değil sinemalar
Kerhaneler ve stadyumlardadır ılık nefesin…
Öpüşmek değil, değil sarılmak
Geç boşalma taktikleri, indirimli fiyatlarda pozisyon zenginliği
Buluşmak değil; değil randevulaşmak
Belirlenmiş arzu, eteğini biraz daha yukarı kaldır seferberliği…
Oysa sen en çok bir kadının ayak parmaklarından korkarsın…
Ve külahın içinde eriyen yüzlerinden…
İsyan değil, değil başkaldırı
Son bir maçta yumruğunu seni hiçbir zaman görmeyecek adamlar için kaldırırsın.
Söz değil, değil akıl işareti bir slogan
Yaptığın tezahüratlarda yırtıcı kıçının biricik emeğini kurtarırsın…
Askere adam öldürmek için gider;
Nöbette nasıl uyuduğunu anlatarak dönersin…
Yanlışın içindeki ikinci yanlışta herkes komutanın ve herkes erindir…
Tüfeğinin penis ucuyla lirizm tarihini komple dipçiklersin…
Çünkü sen şiirlerden; toprağın söz çekimi kadar korkarsın…
Attığın dayakları sihir, yediğin dayakları mecburi hizmet sanarsın…
Ninniler ve mehterler
Düşlerinde borazan çığırtkanlığı
Kanepelerde bir öyle bir böyle
Beyazıt’ta bellidir ineceğin; Sen Laleli durağında uyuyakalırsın.
Kesme işaretiyle ayrılmıştır özel alanların…
Filozoflar ve şivesiz konuşabilenler içeri giremez…
Babanın zoruyla gittiğin Cumalar, babanın parasıyla içtiğin rakılar
Sarhoş olmadan önce kıldığın namazlar, namazdan sonra getirdiğin salavatlar
Sen Allah’ı bir tek senin zambak bahçen sanırsın…
Tek ütopyan Hurilerdir, baldan ırmak hülyalarıyla susuzlanır dillerini şapırdatırsın.
Haneye yanlışlıkla sağ ayakla girsen hay Allah!
Hay Allah! Sen Allah’tan da korkarsın…
Tüccar, kasiyer, mühendis veyahut arsa sahibisindir…
Faizi haram, mirasyediliği hakların en yüce hakkı bilirsin…
Esnaf bilgeliğin, proleter ezikliğinle
Büyük İskender’in hayattaki kayınçosunu bile baştan çıkarırsın.
Bir çocuğun hünerine değil, değil bir gülüşteki sonsuz rüzgara
Reklamlara, Los Angeles’a ve sokağın sonundaki çorbacıya inanırsın…
Büyük fikirlere değil, değil ölümü suç bilip hayatla öpüşenlere
Adriyatik denizine, bestsellere ve son model her şeye inanırsın…
İlk görüşte görücü usulü, karının adı Fatıma
Çocuğun erkek olursa evlat, kız olursa uzak akraba…
Sen taşlaşmış bir çağın konuşabilen tek fosilisin
Kraldan daha kralcı, kralcıdan daha da kralcı
Sen var ya sen, amortiden patlamış son rakam ikramiyesisin…
Bacılarına mini etek giymeyi yasak eder
Padişahlarının eteklerini öpersin…
Paradoksal anaforlarda döne döne düşeş
Birikimsel kapitalde kendi boyuna tur bindirirsin…
Gün doğumundan, sivri uçlu kalemlerden, yabancılardan korkarsın…
Büyümekten, kapı girişlerinden, çok anlamlı kelimelerden korkarsın…
Senden habersiz değiştirilmiş tek bir harften korkarsın…
Benden de korkarsın…
Bu şiirden de korkarsın…
Tarihin büyük adamları salonuna oturmaya geldiğinde
Pencerendeki ölü martıları havalandırırsın…
Böyle anlatırlar seni köşelerde, kahvelerde
Böyle sustururlar seni, sustalılarda, şarjörlerde
Havaya ateş, yere yalan, sonraya kendini atarsın…
Ve bir gün bir volkan görürsün rüyanda…
Çayına iki şeker katar
Ötekiye tekme tokat dalarsın…
Bir çocuk hünerine değil, değil gülüşteki sonsuz rüzgara
Hakikatin ilmine değil, değil inançtaki kan tutmuş cana
Bu şiire değil, değil şiirlerdeki akan giden mısralara
Sen şimdi karşıdaki sokaktasın
Sen şimdiden
Sen karşıda olmaktan
Sen sokaktan
Sen olmaktan korkarsın…